Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
tarafından hazırlanan “Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı’nın
Hazırlanması Projesi”nin kapanış toplantısı, Bolu’nun Karacasu beldesinde
bulunan bir otelde gerçekleşti.
Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı konusunda
yapılmış olan çalışmaların paylaşıldığı toplantıya bakanlık yetkilileriyle
kurum ve kuruluşların temsilcileri katıldı.
Toplantının açılışında konuşan Tarım ve Orman Bakanlığı Su
Yönetimi Genel Müdürü Bilal Dikmen, canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için
en temel gereksinim olan temiz su kaynaklarına olan ihtiyacın her geçen gün
arttığına dikkati çekti.
Hızlı nüfus artışı, insanların istek ve ihtiyaçlarındaki
artışlar ve sanayileşmenin etkisiyle hem dünyada hem de Türkiye’de
kullanılabilir su miktarının her geçen gün azaldığına değinen Dikmen, “Bütün su kaynaklarının yaklaşık yüzde
68’i buz ve buzulların içerisine hapsedilmiş durumdadır. Tatlı suyun diğer
yüzde 30’u ise yer altındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su
kaynakları dünyadaki tatlı su kaynaklarının sadece yüzde 1’ini oluşturmaktadır.
Buna göre su, sınırsız bir kaynak değil son derece sınırlı bir kaynaktır ve bu
sınırlı kaynak, insanların istek ve ihtiyaçlarındaki artış, tüketim
politikaları ve iklim değişikliğinin baskısı altındadır.” şeklinde
konuştu.
“ÜLKEMİZ SU
ZENGİNİ BİR ÜLKE DEĞİL”
Dikmen, Türkiye’de de kullanılabilir su miktarının her geçen
gün azaldığına vurgu yaparak, şunları söyledi:
“Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su
miktarı 1365 metreküptür. Nüfus artışı ve sanayileşme hızı göz önüne
alındığında 2040 yılında bu miktarın 1120 metreküpe kadar düşeceği öngörülmektedir.
Bu verilere göre ülkemiz, günümüz itibarıyla su fakiri olmamasına rağmen su
zengini bir ülke de değildir, su stresi altında olan bir ülkedir. Yapılan
birçok çalışmaya göre yakın bir gelecekte ülkemizin su kıtlığı yaşayan bir ülke
durumuna düşmesi bile muhtemeldir. Bu nedenle ülkemizdeki su kaynaklarının
miktar ve kalitesinin korunarak gelecek nesillere aktarılması büyük önem arz
etmektedir.”
Kuraklık şartları ve aşırı yağışların sonucunda meydana
gelen taşkınların, halka önemli ölçüde zarar vermesinin yanı sıra
kullanılabilir su kaynaklarına da zarar verdiğini ifade eden Dikmen, bu konuda
tedbir alınması için çeşitli çalışmalar yaptıklarını kaydetti.
Dikmen, Türkiye’nin küresel iklim değişikliği etkilerinin
yoğun hissedileceği Akdeniz kuşağında yer aldığını anımsatarak, Türkiye’nin,
iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden yüksek risk grubunda olan
ülkeler arasında kabul edildiğini bildirdi.
İklim değişikliği neticesinde ziyadesiyle artan ve suyla iki
zıt uçta yer alan taşkın ve kuraklık afetleriyle ilgili, havzalar ölçeğinde
önemli planlamalar yaptıklarına değinen Dikmen, “Özellikle son yıllarda
küresel ısınma ve iklim değişikliği sebebiyle meydana gelen taşkınlar, can ve
mal kayıplarını önemli boyutlara ulaştırmıştır. Son 21 yıla bakacak olursak
900’den fazla taşkın meydana gelmiş olup bu taşkınlarda yaklaşık 693
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. 300 bin hektar alan taşkına maruz kalmış ve
taşkınlardan kaynaklanan ekonomik kayıplar 13 milyar liraya yaklaşmıştır.”
ifadelerini kullandı.
TAŞKINLAR ÖNCEDEN
HABER VERİLİYOR
Dikmen, Türkiye’de taşkın riskinin en aza indirilmesi
amacıyla “taşkın yönetim planlarının hazırlanması” projesine 2013
yılında başladıklarını ve 11 havzada bu sürecin tamamlandığını belirterek,
projenin 12 havzada devam ettiğini kaydetti.
Proje kapsamında taşkın tehlike haritaları ve taşkın risk
haritaları oluşturularak akabinde alınması gereken tedbirleri içeren taşkın
yönetim planlarının hazırlandığını dile getiren Dikmen, “Ayrıca DSİ,
Meteoroloji ve genel müdürlüğümüz personellerinden oluşan taşkın tahmini ve
erken uyarı merkezi kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu merkez, taşkın
öncesinde gerekli tedbirlerin alınması maksadıyla yağış ve taşkın uyarıları
yapmaktadır.” diye konuştu.