Bugün Suriye sınırları içinde yer alan Şam’da 1390’da
doğan ve asıl ismi Muhammed Şemseddin bin Hamza olan Akşemseddin küçük yaşta
Kur’an-ı Kerim’i hıfzetti.
Ailesiyle 7 yaşında Anadolu’ya gelip Samsun’un Kavak
ilçesine yerleşen Akşemseddin, babası alim Şeyh Şerafeddin Hamza’nın vefatının
ardından şeri ilimlerle tıp eğitimi aldı.
Osmancık Medresesinde müderris olan Akşemseddin, tasavvuf
yolunda yükselmek için İran, Şam ve Bağdat’ı dolaştıktan sonra tavsiye üzerine
zamanın büyük velisi Hacı Bayram Hazretlerine gitmeye karar verdi.
Hacı Bayram Veli’nin yanında kaldığı süre içinde
tasavvufun inceliklerini öğrenen Akşemseddin, icazetini aldıktan sonra
Beypazarı’na yerleşti. Bir süre burada kalan Akşemseddin, daha sonra Göynük’e
gitti.
Göynük’te yaşadığı dönemde Fatih Sultan Mehmet’in fetih
hazırlıkları yaptığı haberi üzerine Edirne’ye giden Akşemseddin Hazretleri,
İstanbul’un fethine katılarak padişahın yanında bulundu.
Fatih Sultan Mehmet’in “O benim hocamdır. Şehrin
manevi fatihidir.” dediği Akşemseddin, fetihten sonra Ayasofya’da kılınan
ilk cuma namazında hutbe okudu.
Akşemseddin, İstanbul’da Eyüp Sultan’ın kabrini de
bulduktan sonra padişahın tüm ısrarlarına rağmen Göynük’e döndü ve 1459’da
burada vefat etti.
“İstanbul’un manevi fatihi”, büyük bir alim,
usta bir hekim, büyük bir veli ve çok yönlü bir bilim insanı olarak bilinen
Akşemseddin, aynı zamanda yazdığı tıp kitabında mikrobu ilk tanımlayan kişi
olarak biliniyor.
Akşemseddin’in “Risalet-ün Nuriyye”,
“Risale-i Zikrullah”, “Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı
Veli”, “Def’ü Metain”, “Makamat-ı Evliya (Velilerin
Makamları)”, “Maddetü’l Hayat (Hayat Maddesi)”,
“Nasihatname-i Akşemseddin (Akşemseddin Nasihatnamesi)”,
“Kitabu’t-Tıp (Tıp Kitabı)” ve “Hall-i Müşkilat (Güçlüklerin
Halli)” isimli eserleri bulunuyor.
“Tarihimizde
İstanbul’un fethiyle özdeşleşen bir karakter”
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Akşemseddin İslami
İlimler Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKİMER) Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Mehmet
Tabakoğlu, Akşemseddin’in küçük yaşlardan itibaren ilim ve irfan ortamlarında
bulunduğunu ve medreselerde dersler verecek seviyeye ulaştığını söyledi.
Manevi susuzluğunu çeşitli arayışlardan sonra Hacı Bayram
Veli’ye mürit olarak dindiren Akşemseddin’in daha sonra Bayramiyye’nin Şemsiyye
kolunu kurarak Göynük ve Beypazarı’nda faaliyet gösterdiğini anlatan Tabakoğlu,
“Buralarda birer mescit ve değirmen yaptırdığı aktarılır. Mescid
yaptırmak; Kur’an’da Allah’a ve ahiret gününe inanan müminlerin bir özelliği
olarak övülür. Değirmen yaptırmak, insanların en temel ihtiyacına cevap veren
bir iştir. Ayrıca Akşemseddin sadece dini ilimlerde değil, tıp ve eczacılık
gibi alanlarda da insanlara faydalar sunmuştur. Hazreti Peygamber, ‘İnsanların
en hayırlısı insanlara faydalı olanlardır.’ buyuruyor. İşte Akşemseddin gibi
mutasavvıfların insanlara faydalı olabilecek bütün faaliyetlerini, bu bakış
açısından yorumlamak mümkündür. Yani sadece insanların ibadetlerini
çoğaltmaları için değil, aynı zamanda onların en temel ihtiyaçlarına -gıda ve
sağlık gibi- yönelik ellerinden ne geliyorsa dönemin şartları çerçevesinde
yapmaya çalışmışlardır.” ifadesini kullandı.
Tabakoğlu, Akşemseddin’in tarihte İstanbul’la,
İstanbul’un fethiyle, fetihten sonra Eyüp Sultan’ın mezarını bulmasıyla ve
Ayasofya’da ilk cuma namazını kıldırmasıyla özdeşleşen bir karakter olduğunu
aktararak şunları kaydetti:
“Tasavvufi dünya görüşünün bir gereği olarak maddi
menfaatlere öncelik vermemek gerektiğini, sadece kendisini düşünen, kendi
çıkarları için yaşayanlar yüzünden fethin geciktiğini, böylesi zor bir zamanda
padişaha söyleten irade ve cesaretin adı Akşemseddin’dir. Bazı uygulamaları ve
düşünceleriyle zaman zaman çokça eleştirilen mutasavvıfların o dönemde en
meşhurlarından olan Hacı Bayram ve Akşemseddin’e güvenenler ise padişah 2.
Murad ve oğlu Fatih Sultan Mehmet’tir. Allah bu güvenlerini boşa çıkarmamıştır
fakat şartlar da buna göre olgunlaşmıştır. Bir insan düşünelim, beşikteyken
kendisine ‘İstanbul’u fethedecek.’ deniyor ve çocuk dünyanın bu en zor işi için
sürekli çalışıyor, çabalıyor. Yabancı diller öğreniyor, teknik resimler
yapıyor, mühendislik öğreniyor, çocuk yaşta tahta çıkarak yönetimi tecrübe
ediyor. Yani aldığı müjdenin hakkını verebilmek adına yaşıyor, ne gerekiyorsa
yapıyor. Diğer taraftan manevi destek, müjde ve dua alıyor. Hepsi birleşince
İstanbul oluyor, İstanbul ‘İslambol’ oluyor, belki Türklerin tarihteki en büyük
başarısı oluyor, bütün Müslümanların umudu oluyor…”
Akşemseddin’in, Fatih Sultan Mehmet’in yanında yer alarak
onu desteklediğine, bizzat kendisinin de fethe katılarak ordunun moralini
yükselttiğine işaret eden Tabakoğlu, “En zor zamanlarında Fatih’in
kararlı, sabırlı, dirayetli ve dikkatli olmasını isteyen Akşemseddin, neticede
kültürümüze çok önemli miraslar bırakmıştır. Osmanlı padişahları, belki bu
müjdelerin mutasavvıflar diliyle gerçekleştiğini görerek onları
desteklemişlerdir. Bazı istisnalar dışında sufilerle yöneticiler arasındaki
sevgi ve saygı atmosferi yüzyıllarca devam etmiştir. Diyebiliriz ki
Akşemseddin’in temsil ettiği manada bir tasavvuf anlayışı, en zor zamanlarında
devletine ve milletine hizmeti gaye edinen, bunun için de hiçbir maddi menfaati
öne almayan bir bakış ve duruştur.” değerlendirmesinde bulundu.