Hunza Türkleri ortalama 110 ile 120 yıl yaşıyor.
Bilim adamlarının dikkatini çeken bu ömür süresi onları
araştırma yapmaya yöneltti. Yolun yarısının 65 yaş olduğu bu toplulukta
kadınlar, 65-70 yaşında doğum yapıyor.
Tamamen Müslüman olan Hunza Türkleri ortalama 110 ile 120
yıl yaşıyor. Burada 65 yaş yolun yarısı sayılıyor…
Kadınlar 65-70 yaş arasında anne oluyor. 100 yaşında
ölenlere genç öldü deniliyor.
Yolun yarısının 65 yaş olduğu bu toplulukta kadınlar, 65-70
yaşında doğum yapıyor.
Hunza Türklerinin çok ilginç bir yanı da burada hiç kanser
vakasının yaşanmaması…
Bu Türkler kansere yakalanmadıkları gibi sık rastlanan diğer
rahatsızlıklara da uğramıyorlar.
Bilim adamlarının dikkatini çeken bu ömür süresi onları
araştırma yapmaya yöneltti.
Bunun nedeni denizden 6 bin metre yükseklikte çok yüksek
oksijeni olan bir bölgede bulunmaları.
Buz gibi temiz su içip kendi ekip biçtiklerini yemeleri.
Hunza Türkleri’nin et ve baharatlı yemekleri çok ünlü ve
Sadece kendi ürettikleri sebze ve meyveleri tüketiyorlar.
Coğrafi zorunluluklar ve iklim değişikliklerin gibi
sebeplerle Sibirya ve bugünkü Rus düzlüklerinden Orta Asya bozkırlarına indiği
düşünülen Türkler, orman avcılığından göçebe çobancılığa geçiş süreci
yaşamıştır.
Türk dilinde ormancılık ve orman yaşamıyla ilgili
sözcüklerin, bozkır yaşantısındaki sözcüklerden daha eski olması ve Pazırık
Kurganında ren geyiği görünümü verilmiş atlar çıkartılmış olması bu süreci
doğrulamaktadır.
Coğrafi şartlar ve iklim değişiklikleri veya bilinemeyen
nedenlerden ötürü Türk kabilelerinin büyük bir kısmı yerleşik ve ormancılık
hayatından bozkır hayatına geçmişlerdir ve bir şekilde bozkır hayatına adapte
olmuşlardır.
Bugünkü Doğu Türkistan, Moğolistan ve Altay bölgelerinin
İlkçağ’da ve Orta Çağ’ın başlarında Türkler’in anayurdu olduğu düşünülmektedir.
Bu alan; 1200 ila 1400 metre arasında değişen bir yayladır.
Büyük çöküntüler ve yüksekliklerden oluşan bu arazide Altay
Dağları’nın yüksekliği 4600 metreden fazladır. Ötüken’in bulunduğu bölge 4000
metre civarındadır. Cungarya ve Gobi Çölü’nün bulunduğu alan yılda 100
milimetreden az yağış alır.
Bugünkü Doğu Türkistan, Moğolistan ve Altay bölgelerin de
yıllık yağış 200 milimetreyi geçmez. Kışın soğuk şiddetlidir: 50 dereceye kadar
düşer. Kışın büyük bölümü toprak karlar altındadır.
Yazın hava çok sıcak olabilir ya da kötü geçen yıllarda
fırtına da görülebilir. Sık ladin, çam, köknar ormanlarıyla kaplı
yüksekliklerin eteklerinde çayırlar vardır. Çukur yerlerde ise ağaçlıklı
otlaklar ve çalılıklar vardır.
Bu bölgelerden Çin’e doğru giden topraklar ve İran’a doğru
giden topraklar uçsuz bozkırlarla ve çöllerle kaplıdır. Altay’a yakın Sibirya
bölgelerinde ise tayga iklimi vardır.
Böyle bir alanda İlkçağ ve Orta Çağ’da yaşayan topluluklarda
ekonominin temeli hayvancılığa dayanmaktadır. Geniş steplerde en çok at ve
koyun yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Bunlardan başka deve ve sığır da beslenmektedir. Koyunun
yünü eğilerek ip yapılır ve bundan halı, kilim üretilmektedir. Andronova ve
Afanasyevo Kültür kalıntıları sebebiyle, bilim adamları halının ana yurdu
olarak Orta Asya’yı göstermektedir.
Özellikle Orta Asya nüfusunun çoğunluğunu teşkil eden göçebe
toplumlarda hayvancılık ön plandaydı. Bu yüzden Orta Asya bozkırlarında göçebe
hayatı yaşayan insan toplulukları yazlık alanlar ve kışlık alanlar belirleyerek
belirli bir yol üzerinde göç ederlerdi.
Göçler rastgele değildi. Göç edilecek yerler ve takip edilen
yollar önceden belirliydi. Böyle bir Bozkır hayatına bağlı olarak On iki
Hayvanlı Takvimi gelişmiştir.
Bu takvim; güneş ile ay arasındaki döngüye ve “geyik
böğürtüsü”, “bir hayvanın doğması”,”bir göçmen kuşun geri
dönmesi” gibi doğa olaylarına bağlıdır.
Bozkır hayatında, sebzeye karşı fazla istek duyulmazdı.
Sütlü darı, peynir, yoğurt ve kısrak sütünden yapılan kımız, Orta asya
topluluklarının başlıca besin maddeleriydi.
At ve koyun etinin saklama ihtiyacı “ilkel
konserveciliğin” gelişmesine yol açmıştır. Göçebe topluluklarda
“yonca”nın ve “darı”nın oldukça önemi vardı.